Yarış oyunları simülasyon ve arcade olarak ikiye ayrılır. Toca Race Driver gibi yapımlar, sürüş gerçekçiliğini ön planda tuttukları için oyuncuları bir hayli zorlarlar. Öyle ki arcade’lerde unuttuğumuz frenleri, simülasyon oyunlarında, gazdan daha fazla kullanmamız gerekir. En ufak bir bariyere sürtmemiz bile, aracımızda ciddi hasarlara yol açabilir. Neticede sürüş dinamiklerimiz etkilenir ve düz yolda bile ilerleyemez konuma düşeriz. Arcade oyunların en büyük özelliği ise eğlenceyi ön planda tutmalarıdır. Bu yüzden sürüş gerçekçiliğinden ve bazı fizik kurallarından ciddi derecede fedakarlık edilir. Saatte 200 KM hızla duvara çarpıp, yarışa devam edebileceğiniz tek tür arcade oyunlardır. Geçtiğimiz günlerde satışa sunulan Crashday’de eğlenceye yönelik yapımlardan bir tanesi. Geçtiğimiz Ocak ayı sonunda demo’su ile dikkatleri üzerine çeken yapım, şimdi tamamlanmış olarak sabit disklerimize kurulmaya hazır.
Tıpkı Stunts
Çocukluğumun en sevdiğim yarış oyunlarındandı, tek disketlik Stunts. O yıllara göre göze hoş gelen grafikleri, içerdiği otomobil seçenekleri ve kullanıcıya verdiği hız hissi ile Stunts, küçük bedenimdeki büyük yarışçıyla aynı dilden konuşuyordu. Aradan yıllar geçti ve Crashday, Stunts’da bulunan bir çok özellik ile satışa sunuldu. Yapımcılar da eski yapımdan etkilendiklerini gizlemiyorlar çünkü yapımda Stunts’a ait bir dolu fikir bulunuyor.
Ayağımı yerden kessin yeter
Crashday son derece hızlı bir videoyla ekranı şenlendiriyor. Birbirine çarpan, rampadan fırlayan, taklalar atan, yere çakılan, patlayan otomobilleri, içinizdeki trafik canavarının gözleriyle(!) büyük keyif ile izliyorsunuz. Ardından gayet sade tasarlanmış menü karşımıza geliyor. Burada ilk göze çarpanlar Track Editor, Mini Games ve Career Game oluyor. Bunların haricinde Single Event, Multiplayer, Replays ve Options var. Şimdi bunlardan kısaca bahsedelim.
Options’da alışık olduğumuz ayarlarımızı yapıp, Replays’a tıklıyoruz. Burası oyunda geçirdiğiniz keyifli anları tekrar izlemek için hazırlanmış. Böyle bir oyunda birbirinden komik birbirinden eğlenceli hatıralar geçirebilirsiniz. Açıkçası her yarış oyunu için olmasa da Replays, Crashday için gerekli bir öğe. Multiplayer ile Crashday’in keyfini arkadaşlarınız ile yaşayabilirsiniz. Geldik Single Event’a. Burada kendi seçeceğiniz yarış türü, pist ve araç ile birbirinden zorlu rakiplerimizle müsabakalara katılıyoruz. İçerdiği yarış türleri gerçekten çok ilgi çekici. Sırasıyla bahsetmek gerekirse, ilk olarak Wrecking Match’tan bahsedelim. Bu mod’da rakiplerimizi ister çarparak, ister ateş açarak parçalamaya çalışıyoruz. Önceden belirlenen parçalama adetine ilk ulaşan yarışmacı, müsabakayı kazanmış oluyor. Stunt Show ise araçlarımız ile çeşitli akrobatik hareketler yapıp, puan kazanmaya dayalı. Rampalardan atlayıp, havada defalarca takla atarak ya da içinden geçtiğimiz tünelin tavanını kullanarak, aynı doğrultuda 360 derece dönerek puan kazanabiliyoruz. Burada da önceden belirlenmiş rakama ilk ulaşan yarışmayı birinci bitiriyor. Hold the Flag, bir çok FPS oyununda karşılaştığımız bir mod’un otomobil yarışına uyarlanmış hali. Bildiğiniz Capture to Flag oyununda olduğu gibi, yani bayrağı alıp kaçmaya dayanan bu oyunda kazanmanız, bayrağı taşırken Checkpoint’lerden geçmenize bağlı. Race mod’u belki de oyunun en sıradan bölümü. Yapmanız gereken bildik yarış kurallarını kullanarak yarışmak. Pass the Bomb’da ise arabanızın üzerinde bir bomba kurulu. Diğer araçlara dokunduğunuz anda bomba diğer araca geçiyor. Burada yapmanız gerek bombayı mümkün olduğunca az taşımak ve rakip araçlarda patlamasını sağlamak. Bomb Run mod’u çok güzel düşünülmüş! Yurt dışında Speed olarak gösterime giren, ülkemizde ise Hız Tuzağı adıyla bilinen filmdeki mantık ile Bomb Run aynı! Tüm araçların üzerine bir bomba yerleştirilmiş. Sizden yapmanız istenen, belli bir hızın altına düşmemek. Eğer düşerseniz, bomba patlıyor ve yarış dışı kalıyorsunuz. Yani hem belli bir hızın altına düşmeyeceksiniz, hem de rakiplerinizden önce parkuru tamamlayacaksınız. Test Drive ise adından anlaşılacağı gibi test sürüşü. Bu mod’da istediğiniz gibi parkurları dolaşmakta özgürsünüz. Rakibiniz yok.
Single Event’tan çıkıp Mini Games’e baktığımızda, bu bölümün özelliğinin ufak müsabakalar içermesi olduğunu görüyoruz. İlk seçeneğimiz Long Jump. Kış sporlarından bir alıntı olan Long Jump’da, aracımızla uzun bir yokuş inip, ardından kısa bir rampa tırmanıyoruz. Böylelikle hız alıp girdiğimiz rampadan fırlayarak çıkıyoruz. Burada amaç en uzağa düşebilmek. Nitro kullanımına da izin verilen bu bölüm kısa ama gayet eğlenceli. Vehicle Blast’ta ise süremiz bitmeden parkuru tamamlamaya çalışıyoruz. Düz olan parkur için verilen süre aslında yeterli değil. Yapmanız gereken nitronuzu etkili kullanarak yarışı zamanında tamamlamak. Mini Games’teki açık olan son mod ise Checkpoint Chase. Kayak sporlarından fikir alınarak hazırlanmış bu bölümde, sağlı sollu checkpoint’lerin arasından geçmeye çalışıyoruz. Career Game, isminden anlaşılacağı gibi oyunun kariyer mod’u. Size bazı yarışlar sunuluyor, onları bitirip, yeni yarışlar açıyorsunuz. Bunlardan kazandığınız puanlarla çeşitli modifiye araçları satın alıyorsunuz. Single Event’ta ne kadar seçenek varsa kariyerde de o bölümleri oynuyorsunuz.
Kendi parkurunun kralı
Menüdeki seçeneklerden belki de en alışık olmadığımız ismi Track Editor. Burada oyun içerisindeki her materyali kullanarak, kendi yarış pistlerinizi hazırlayabiliyorsunuz. İster gaz pedalından ayağınızı çekemeyeceğiniz kadar hızlı bir parkur tasarlayın ister de arazi şartlarında, tümseklere, çukurlara girip çıkın. Herşeyiyle siz ait bir pist. Kullanabileceğiniz materyaller de oldukça zengin. Rampalardan parçalanmış yollara, tünellerden çeşitli tuzaklara kadar onlarca öğe, kendi yarış alanınızı şekillendirmeniz için size sunulmuş durumda!
Menüleri ve oyun mod’larını tanıttıktan sonra nihayet sıra geldi yarışa. Aslında yarış demek gerçekten de lafın gelişi çünkü Crashday’de yarışmıyoruz ki, savaşıyoruz! Örnek olarak Wrecking Match’de araçlarımızın kenarına bir minigun yerleştiriliyor. Bize düşen rakiplerimizi silahlarımız ile patlatmak! Tabi bu yarıştan önceki ayarlarda silah seçmeyi kapatırsak, işler biraz daha Destruction Derby havasına dönüyor. Eski oyuncular bilirler. Destruction Derby’de, yuvarlak bir arenada otomobiller birbirlerine çarpışıyor ve en son hayatta kalan müsabakayı kazanıyordu. Eğer Crashday’de silah seçimini kapatırsanız, rakip otomobillerle çarpışmaktan başka çareniz yok.
Bir kere oyunun hasar modellemeleri çok başarılı. Need for Speed serisi oynamaktan unuttuğumuz hasar modellemeleri, Crashday ile çok şahane bir şekilde hafızalara kazınıyor. Yani tamamen hasarsız, sıfır bir otomobili görsel olarak adeta bir hurdaya çevirebiliyoruz. Görsel olarak dememin sebebi, hurdaya çıkmış bir aracın kolay kolay yol alamayacağıdır ancak yazının başında yaptığım simülasyon ve arcade tanımı gereğince, Crashday’de paramparça bir araçla bile yarışmak mümkün.
Oynanabilirlikten bahsedecek olursak, yapımın en büyük eksiği burada cereyan ediyor. Açıkçası çok kötü bir oynanabilirliği yok ama çok da başarılı bir oynanış da vadetmiyor. Bunun en önemli sebebi dönüşlerde yaşadığınız hantallık. Yani böylesine arcade bir oyunda bile dönüşlerin bu kadar ağır olması çok şaşırtıcı. Ben bu oyunu oynarken yanımdaki makinada Arda, Toca Race Driver 3’ü oynuyordu. Açıkçası TRD 3, simülasyon oyunu olmasına karşın, arçaların dönüşleri Crashday’e göre çok daha dinamik olduğunu gördüm! Maalesef bu yönden Crashday biraz eksi puan alıyor.
Grafikler ve seslere gelince, evvela görüntülerin başarılı olduğunu söylemek gerek. Çok detaylı değiller ama iyi görünüyorlar. Bunun en büyük nedeni ise oyunda kullanılan renkler. Bir çok arcade’de olduğu gibi cıvıl cıvıl renkler değil, son derece gerçek hayatın içindeki, soluk renkler kullanılmış. Bunun haricinde hasar modellemeleri oldukça göze başarılı. Ayrıca görsel yönden bir artı da kokpit kamerası sayesinde geliyor! Son zamanlarda bir çok yarış oyununda atlanan bu kamera, Crashday’de mevcut! Sesler için söylenecek çok birşey yok. Seslendirmeler kulağı tırmalamıyor. Araçların sesleri gerçekçi. Burada asıl artı müziklere geliyor. Bu konuda oyunun yapımcı firması Moon Byte Studios başarılı olmuş.
Oyunla ilgili genel kanımız olumlu. Crashday, rakiplerinde çok fazla göremediğimiz hasar modellemesi üzerine kurulu bir oyun. Tabi hal böyle olunca iş sıradan bir yarış oyunundan çok çarpışmalı ve parçalamalı bir hal alıyor. İşte Crashday de tam böyle. Ayrıca geniş ve eğlenceli mod’ları, oyunun oynanma süresini bir hayli artıracak. Kokpit kamerası da, bir çok yapımda olmadığı için Crashday’e artı puan kazandırıyor. Alıp oynarsanız, eğlenceli vakitler geçireceğiniz muhtemel. Buna karşın gerçekçiliğin ön planda tutulduğu bir yarış oyunu arıyorsanız, şu sıralar Toca Race Driver 3’ü deneyebilirsiniz! Oyuna dalıp gerçek hayatı unutmayın...
Başarılı bir oyunun devam oyunlarının, aynı başarıyı devam ettiremedikleri sık sık görülür. Daha önce birçok devam oyununda bu hayal kırıklığını yaşadık. Açıkçası Condemned 2'ye de bu ön yargı ile yaklaştım. Sanki ilk oyunda yaşadığım heyecanı ikinci oyunda yaşayamayacakmışım gibi geldi. Fakat ön yargımın boşa olduğunu oyunu ilk açışımda gördüm. Condemned yine korkutmaya geliyor. Bakalım ikinci oyun nasıl?
Önce size konuyu kısaca açıklayayım. İlk oyunda yönettiğimiz Ethan Thomas yine kontrolümüz altında. Ancak tipi biraz değişmiş ve hafiften sıyırmış olduğunu da söyleyebiliriz. Ethan kaybolan ortağını bulmaya çalışıyor. Ama olay sadece ortağı bulmakla kalmayıp birçok gizemle olayla birlikte dallanıp budaklanıyor. Konuyu daha iyi anlamak için gördüğünüz televizyonları mutlaka izleyin. Anteni hareket ettirerek yayını yakalayabilirsiniz.
C2'de yine birçok mekânda gezme olanağı bulacağız. İlk oyunda olduğu gibi yine arka sokaklar ve terkedilmiş binalar gezeceğimiz mekânların genelini oluşturuyor. Tabii bu mekânlar yine oldukça kasvetli yapılmış. El fenersiz önünüze bile görmeniz çok zor.
Oyuna yeni eklenmiş birkaç farklı düşmanla daha baş etmek zorunda kalacaksınız. İlk olarak göreceğimiz değişik yaratık bazı mekânları kaplayan ziftten oluşmuş yaratıklar. Bunlar kimi zaman üzerinize koşarak geliyorlar, kimi zaman ise tavandan aniden önünüze sarkarak canınızı yakmaya çalışıyorlar. Fark edilmeleri zor ama ölmeleri çok kolay. Tak darbede işlerini bitirebiliyorsunuz. Bazen karşılaşacağınız insan azmanı elemanlarda oyunda mevcut. Bunlarda sürekli bağırıyorlar ölmeleri çok kolay değil ancak çok aptallar. Genellikle vurmak istediklerinde boşa yumruk sallıyorlar. Ama olurda tuttururlarsa canınız oldukça yanıyor. Nerden çıkacakları pek belli olmuyor. Biranda üzerinize çullanabilir. Üzerinize yanarak genel elemanlarda ayrı bir can sıkıntısı. Bunları gördüğünüz anda geri kaçın, çünkü dokundukları anda sizde yanmaya başlıyorsunuz. Size yetişemezlerse yere düşüyorlar, sakın öldü zannedip yürümeye devam etmeyin, söndüklerinde tamamen etkisiz kalmış oluyorlar. Bazen karşınıza silah taşıyan düşmanlarda çıkacak. Mermilerini kullanmasını bekleyin. Tekrar silahını doldurmaya başladığında saldırıp işlerini bitirebilirsiniz. Beni en çok zorlayan kişi ise elinde lolipop şeklinde testere kullanan ne olduğunu tam olarak çıkaramadığım palyaço benzeri yaratık oldu. Kullandığı silahın güçlü olmasının yanında çok iyi de dövüşüyor kerata. Zamanında yapacağınız bloklarla bu düşmanında üstesinden gelebilirsiniz. Blok demişken ilk oyunda olduğu gibi uygun zamanda blok yapmanız gerekmiyor. İstediğiniz kadar blok halde kalabiliyorsunuz. Bildiğiniz gibi yapılan saldırıyı bloke ederseniz düşmanınız 1�2 saniye kadar savunmasız kalıyor. Ayrıca enerji kaybettiğinizde biraz beklerseniz enerjinizin bir kısmı tekrar doluyor.
Rockstar Games’in San Andreas’dan Sonra Daha Çıkmadan Dillerden Düşmeyen Oyunu Gta IV’a Sayılı Günler Kaldı.Resmi İnternet Sitesinin Açılmasıyla Binlerce Hayranı Siteye Akın etti.Ve Orda Yayınlanan Bütün Videoları Belkide Ezberlediler.Anlaşılan San Andreas’dan Daha Büyük Bir İlgi Görücek IV…
Niko’nun İşlerini Yapacağız… Gta 3 Oynayanlar ”Liberty City”yi Hatırlayacaktır.Gta Iv’ünde Konusu Liberty’de Geçiyor Ama 2007 Liberty’sinde.Haliyle Seneler Geçtikçe Şehir Büyüyor,Gelişiyor,Nüfusu Artıyor.Liberty City Dışında Haritada 5 Ayrı Yerde Var.Fakat Bu 5 Şehir Gerçekte var Ama İsimleri Oyunda Değişik Olarak Konmuş Bronx - Bohan, New Jersey - Alderney, Queens - Dukes, Brooklyn - Broker ve Manhattan - Algonquin Olarak İsimlendirilmiş. Haritanın Büyüklüğü SA’dan Biraz Daha Ufak ama Ayrıntılar Çok Çok Daha Büyük.4. Oyunda Yönlendireceğimiz karakter Niko Bellic. Kendisi Doğu Avrupalı Zaten Oyunda Bolca Rus Aksanlı İngilizce Konuşmalar Duyucaz.Niko Liberty’den Herşeyini Kayb Edince Ayrılmış Fakat Kuzeni Roman Niko’yu Amerikaya Geri Çağrıyor. Tek Güvendiğimiz İsim olan Roman’ı Kıramıyoruz Ve Liberty’e Geri Dönüyoruz. İşte Herşey Burada Başlıyor..
Gta Iv Bize Özgür Bir Şehir Yaşamı Sunuyor..
Roman Niko’yu Çağrırken Telefonda Bazı Yalanlar Söylüyor Biz Bu Yalanları Şehre Gelince Anlıyoruz.Roman Bazı Kişilere Büyük Borçları Olan Biri Ve Biz Gelince Onun Borçlarını Kapatmak İçin Bazı Pis İşler Yapıyoruz.İşleri Yaparken Konu Farklı Boyutlara Taşınıyor Ve Bizi Sürükleyici Ve Süprizlerle Oldu Hikayeler Bekliyor.4. Oyunu eski Oyunlarından en Büyük Ve Dikkat Çeken Özellik İse Grafikler.Trailer’dan Oyunun Grafiklerini Görmüşssünüzdür.Karakterlerin Tasarımları,Şehrin,Araçların,Elbise Ve Bir çok Küçük Detayın Grafiği Bizi Büyülüyor.Oyunda Kullanılan Grafik Motoru R.A.G.E (Rockstar Advanced Game Engine, daha önce Table Tennis oyununda kullanıldı). Bunların Yanı Sıra Çatışmalarda Etraft Mermilerden Zarar Görücek Ve Elimizde Ağrı Bir Silah Varken ( Sopa,Demir Vs.. ) Duvara Vurduğumuzda Kırılmalar Görücez.Bu Kez Şehrimiz 24 Saat Canlı Ve Şehirdeki İnsanlar Farklı Kıyafet Ve Yüze Sahipler Hepsi Birbirinin Aynısı Değil.Bizim Dikkatimizi Çeken ise Bu Özellik.Şehirde Gezerken Gazete Okuyan,Telefonla Konuşan,Duvara Yaslanmış Gibi Normal Hayatta Gördüğümüz Davranışa Sahip İnsanlar Olacak.4.Oyunda İnsanlarla İlişkileriniz Çok Önemli. Sizi Bir Yere Davet Ettiklerinde Gitmesseniz Ve Bunu Defalarca Tekrarlarsanız o İnsanlar Olan İlişkiniz Bitiyor.Bazen Telefonla Arkadaşlarınızı Arayıp Belirli Bir Buluşma Alanaı Belirleyip Eğlenebiliyoruz Ve Dertlerimizi Anlatabiliyoruz.
Şehir Polis Kaynıyor….4.Oyunda Arba Hırsızlığının Yanı Sıra Taksi Tutmaya Daha Fazla Önem Verilmiş Çünki Bu Kez Şehir Güvenliği Üst Seviyede Buda Demektirki Zorlu Polisler Bizleri Bekliyor.Kontrollerden Bahsetmek Gerekirse Oynadığınızda Size Zevk Veren Önemli Hususlardan Biri Kontroller Olacak.Bu Kez Çok Daha Farklı Ve Gelişmiş Kontroller Bizi Bekliyor.Radarımız Fazla Gelişmiş Yerine Daha Sade Olarak Konmuş. Radarın Üstünde Yeşil Çubuklarla Sağlık Göstergemiz Bulunuyor.Artık Radar’dan Fazla Görev Yapmıycaz.Ama Daha iyi bir Özellik var GPS Sistemi Ve Telefonla Hareket Edicez.Bizi Telefonla Arayıp Adresi Vericekler Ve Biz GPS ile Adresi Bulucaz. Nerdeyse Her Arabada GPS Mevcut.
Sırada Beklemek Var… Bu kadar Özellikten Sonra Sonuç Olarak Gta Iv Favorilerimiz Arasına Girmeyi Hak Ediyor. Bize Sayılı Günleri Saymak Düşüyor. Pc’oyuncuları Biraz Kızdırsada GTA IV 20 Şubat’ta Xbox 360,Playstation 3 Konsollarında Raflardaki Yerini Alıcak…
Kişisel çıkarların arka plana atıldığı bir şeyden bahsediyoruz bugün; Savaş. Sadece özveri ve cesaretle örülmüş kocaman bir duvar gibidir savaş, yıkılması hayli güç. Kendileri için değil, bayrakları, toprakları için kanlarını döken insanlar. Korku, acıma gibi duyguları artık kalplerinde barındırmayan askerlerden bahsediyoruz bugün, bulması hayli güç. Üstüne çevrilmiş silahı toprağın içine gömmeye, çocuğun yeni bir oyuncağı istemesi kadar hevesli. Cesaretinin bedelini düşünmeden, sonunu bilmediği bir filmi izler gibi adeta, heyecanlı ve bir o kadar da kararlı. Saniyelerin hayat kurtardığı, yere düşenin bir daha kalkamadığı bir oyundan bahsediyoruz bugün. Sonunda kaybedenin 'sağlık olsun' diyemediği, kazananın yitirdiklerini geri getiremediği bir düzen bu, kalıcı yaralar bırakan, gidenleri hatırlatan. Sular çekilene, topraklar tükenene kadar, insanoğlu elde etmenin yolunu hep bu oyunda arayacak. Biz ise, tetiği çekme sırasının kendimize gelmesini bekleyeceğiz, belki de ölmenin.
Senelerdir oyun oynuyoruz, kendimizi oyuncu olarak adlandırıyoruz. Yukarıdaki atmosferi, duyguları kaç oyun yaşattı bize? Kaç tanesinde yanımızda ölen dostumuza üzüldük? Kaç tanesinde mermimiz bittiğinde bir yardım gelmesini bekledik? Kaç tanesinde acıma duygusunu yitirdik? Kısaca kaç tanesinde 'gerçek savaşı' yaşadık? Ben söyleyeyim; Medal of Honor: Allied Assault. Electronic Arts'ın 2002 yapımı bu şaheserini eminim ki hatırlamayan, oynamamış olan yoktur. İlk göz ağrımız denebilecek bir oyundu adeta. Oyuncuya gösterdikleri, film tadındaki anlatımı, hiçbir türde görülmemiş güzellikte açılış sahneleri ve tabi ki Omaha Beach. Gelmiş geçmiş en iyi bölüm olarak taçlandırılan, adeta okullarda ders olarak okutulması gereken Omaha Beach, ölümle yaşam arasında ince çizgiyi bize çok net bir şekilde gösteriyordu. Botların kapakları açıldığında, aslında Azrail'den hiç de uzak olmadığımızı anladığımız o an, yakınımıza düşen ve arkadaşlarımızın hepsinin ölmesine neden olan acımsız bombalar. Ve bir el ardından bizi ayağa kaldırıp cesaret veren, pes etmememizi söyleyen. Zafer yolunun zorlu engebelerini aşmanın neredeyse imkânsız olduğu, sadece bir ayna parçasının* hayatlarımızı kurtardığı seçimler. Şimdi ise, çok farklı bir şekilde, çok farklı bir dünyada, yine özgürlük için, ülkemiz için alıyoruz silahları elimize. Ama ne bu tuttuğum silah eski dostum, ne de bu bastığım toprak eski toprak. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını birazdan anlayacaksınız.
* Ayna parçası sayesinde duvar köşelerinden makineli tüfeklerin nerede olduklarını görüyorduk
Puslu bir Aralık sabahıydı. Kahvaltımı yeni bitirmiş bilgisayarımın başına geçmiştim. Bir önceki ayın ortalarından beri zaten bilgisayarın başından kalkmak pek nasip olmamıştı. Kahvaltıda yediğim şeylerin ağırlık yapması nedeniyle koltuğa yığılmış, masaüstüme boş boş bakıyordum. Hayır duvar kağıdı olarak Jessica Alba’nın mayolu bir resmini koyduğumdan bakmıyordum tabi ki (yerseniz), bakma nedenim oynamaya fırsat bulamadığım yaklaşık 6-7 süper ötesi oyunun adeta "beni oyna bugün ne olur yalvarırım ölürüm yoluna" demeleriydi. Lanetli 2007 Kasımında çıkan o müthiş oyunlara bir türlü sıra gelmiyordu. Ve içimden şu talihsiz cümleyi geçirdim; “Ulan ne çok oyun çıktı be hangi birini oynayacağım kardeşim çıkmasın bu kadar güzel oyun bir arada bence”. Yaptığımın hatanın farkına çok geç vardım…
Karlı bir şubat akşamıydı. Elimde tenimi hafif yakan, dumanı burnuma yavaş yavaş dolan sıcak çikolatam (tamam tamam çay), bilgisayarımın karşısındaki koltuğa yayılmış masaüstüme boş boş bakıyordum. Bu kez karşımdaki duvar kağıdı apaçık meydanda. 2 ay önce ekranı kaplayan oyun ikonlarından eser kalmamış. Hepsini oynamalıyım hööeeer edasıyla hepsini bitirmiş ve silmiştim. Ne olduysa işte o zaman oldu. “Bu kadar oyun bir arada çıkmasın” diye isyanım ters tepmişti anlaşılan. Çünkü 2 aydır kayda değer tek bir oyun bile çıkmamıştı. Çıldırmak üzereydim oyun oynamam lazımdı. Gittim ve en son çıkan oyun hangisiyse onu alıp oynamaya karar verdim. Eve döndüğümde elimde Conflict: Denied Ops’un DVD’sini tutuyordum. Daha önce sadece birkaç ekran görüntüsünü görmüştüm yani fazla bir bilgim yoktu. Keşke hep öyle kalsaydı…
DİKKAT: Bu oyun yazarın ruh sağlığını bozduğu için normalden farklı incelenecektir…
Oyunu yükledim ve hemen oynamaya başladım. İçimde nasıl bir oyun aşkı varsa gözüm hiçbir şey görmüyordu direk atladım yeni senaryo kısmına. Tabii bunu yaparken aklımda oyunun bir senaryosu olduğu fikri vardı. Meğer oyun düz yazı mantığı üzerine kuruluymuş. Nasıl olduğu belli olmayan bir şekilde iki özel ajan (biri yaşlı kurt diğeri siyahi züppe, uuu! çok orijinal) birilerini kurtarmak üzere bir bölgeyi dağıtmaya gidiyorlar (sanırım Venezuela hatta birde diktatör var işin içinde). Yaşlı kurt olan abimizin ismi Graves, siyahi ve kaslı olanın ismi ise Lang. Oyun boyunca bu iki karakteri oyunun istediğimiz anında değiştirme olanağına sahip olarak yönettiğimizi sanıyoruz. Birbirlerinden tek farkları taşıdıkları silahlar, Graves sniper taşırken Lang makineli tüfek taşıyor. İşin kötüsü bunları hiç bırakmıyorlar yani tahminim askeriye bunlara bu silahlar size zimmetli kaybolursa askerliğiniz yanar falan dedi herhalde. Silah çeşitliliği bu işte nasıl süper değil mi? Oyunda “Tab” tuşuna basarak karakter değişimi yapabiliyoruz ancak şöyle bir sorun var. Bir karakterden diğerine geçtiğimizde eğer ona peşimden gel oğlum demezsek olduğu yerde tamamen hareketsiz bir şekilde duruyor. Ben bugüne dek bu kadar şapşal bir olayı ne gördüm ne duydum.
Kendimi tüm bunlara alıştırdıktan sonra oyunda biraz ilerlemeye çalıştım. Bakalım bir sonraki sürpriz ne olacak derken karşıma ellerine zorla silah tutturulmuş kömür ocağı işçileri çıktı. Yani en azından ben öyle olduklarını umuyorum çünkü aksi takdirde çok gülmem gerekir. Adamlarda öyle bir yapay zeka var ki sizi görene kadar koşuyorlar, sizi görünce duruyorlar, sonra hiçbir şey olmamış gibi kaba etlerini size dönüp tekrar geriye koşuyorlar ve bir kalkanvari şeyin arkasına saklanıyorlar. Tabii siz tüm bu olanlar sırasında etrafa serpiştirilen armutları topluyor iseniz. Armuttan kastım düşmanların bizzat kendileri zaten zira kendileri armut gibi size bakıyorlar. Eğer olurda bir şekilde bu silahlı armutlar tarafından vurulmayı başarır birde üstüne yere yığılırsanız(veya siz değil diğer karakter) yönetmediğimiz karakteri yanımıza çağırıyor ve kendimize iğne vurduruyoruz. Evet çatışmanın ortasında. Birde grip iğnesi gibi değil arkadaş kolum kadar silaha benzer bir şey onu sokuyor namussuz. O ilacı yiyince zaten kafa bir dünya oluyor herhalde acı macı hissetmediğimizden kalkıp çatışmaya devam ediyoruz.